2 yaşında kızım var. Ona dokunamıyorum. Sevemiyorum. Kucağıma bile alamıyorum. Çorba veriyorlar. Ağzım yanıyor. Koşmayı çok özlüyorum…
Uzman Çavuş Yılmaz Yiğit’e ait bu sözler… Tuğgenaral
Celalettin Bacanlı’nın odasında yudumlarken çaylarımızı paşaya dönerek; “Komutanım
burada en fazla acı çeken kim?” diye sordum. Bana Yiğit uzmanı adres gösterdi. Biz
de gaziyle röportaj yapmak için generalin odasından ayrıldık. Daha sonra gazilerin
rehabilite edildiği, yani hayata bağlandığı birimleri dolaşmaya başladık.
Protezlerin yapıldığı atölyeler, egzersiz salonları, spor salonları, havuzlar…
TSK Rehabilitasyon ve Bakım Merkezi’nde yok yok. Ordu
Mehmetçik için adeta tek yürek olmuş, toplanan bağışlarla bu merkez kurulmuş. Terör
saldırılarına uğrayan askerler ilk müdahalenin ardından burada uzun
süren bir tedavi sürecine başlıyor…

Bahadır Binbaşı’nın yanından ayrıldıktan sonra Yiğit
uzmanın yanına doğru yol aldık. Tesadüf koridorda rastladık kendisine.
Röportajı dışarıda yapmak istedim. Halı sahanın yanında bir yürüyüş yolu vardı.
İki sandalye getirdiler. Oturduk karşılıklı. Hafif rüzgar vardı. Yiğit uzmanla
söyleşiye başlamadan önce kendisi sessizce dalıp gitti bir an uzaklara. Ben de
onun protez kolunu ve ayaklarına baka kaldım. Anladı üzüldüğümü. Benim yapmam
gerekeni o bana yaptı ve moral verdi. Hatta bir espri yaparak, ‘Çok alıştım bu
protezlere maç bile yapıyorum’ dedi. Hafif tebessümlerin arasında anlatmaya
başladı: “Mayına basma sonucu iki kolumu, bir bacağımı ve bir gözümü kaybettim.
Osmaniyeli bir devrem vardı. O mayına bastı, onun iki bacağı olay yerinde
koptu. Onu öyle görünce, içime bir ürperti girdi. Evli ve çocuğu vardı. Ben o
zaman bekardım. Dedim; 'Allah'ım ona olacağına bana olsaydı, onun çocuğu var,
benim ağlayanım az olur' diye düşünmüştüm. Onu helikoptere verdik, gönderdik.
Biz üs bölgesini aldık, teması bekliyorduk. Tam öncülerden biri üs bölgesinde
terörist gruptan bir tanesini gördüğünü söyledi. Teröristler mayına bastı,
bizim bulunduğumuz bölge patladı. Mayın patladığında, 21 kişi yaralıydık. Sanki
vücuduma elektrik verilmiş gibi hissettim. Sonra sol koluma baktım sol kolum
yoktu. Sağ koluma baktım. Sağ kolum, duruyordu ama plastik gibi damlıyordu
yere. Bacağıma sanki, kaynar su dökülmüştü. Baktım bacağım yok. Arkamda bir
çukur vardı, baktım içinde bacağımın kolumun kemikleri duruyordu. Bunları
anlatırken çatışma devam ediyordu. Ben Kelime-i Şehadet getirdim. Beni bırakın
diyordum. Üç atar damar kopmuş, muhtemelen ben şehit olacağım. En azından, size
bir şey olmasın, dedim. Tüfeğimi istedim. Tüfeğim yok.”
Başından geçen olayı anlattıktan sonra beni de
hüzünlendiren şu cümleleri kullandı: “Bakıma muhtaç duruma düşüyorsunuz.
Çocuklarınızı, sevemiyorsunuz. Kollarınız, bacaklarınız protez. Çocuğum doğduğu
an, kucağıma alamadım. Protezle tutamadım, sevemedim. Çocuğunuzla
oynayamıyorsunuz.”
