16 Nisan 2014 Çarşamba

'Koşmayı çok özlüyorum'



2 yaşında kızım var. Ona dokunamıyorum. Sevemiyorum. Kucağıma bile alamıyorum. Çorba veriyorlar. Ağzım yanıyor. Koşmayı çok özlüyorum…
Uzman Çavuş Yılmaz Yiğit’e ait bu sözler… Tuğgenaral Celalettin Bacanlı’nın odasında yudumlarken çaylarımızı paşaya dönerek; “Komutanım burada en fazla acı çeken kim?” diye sordum. Bana Yiğit uzmanı adres gösterdi. Biz de gaziyle röportaj yapmak için generalin odasından ayrıldık. Daha sonra gazilerin rehabilite edildiği, yani hayata bağlandığı birimleri dolaşmaya başladık. Protezlerin yapıldığı atölyeler, egzersiz salonları, spor salonları, havuzlar…
TSK Rehabilitasyon ve Bakım Merkezi’nde yok yok. Ordu Mehmetçik için adeta tek yürek olmuş, toplanan bağışlarla bu merkez kurulmuş. Terör saldırılarına uğrayan askerler ilk müdahalenin ardından burada uzun süren bir tedavi sürecine başlıyor…

Koridorlarda yürürken gurur ve hüznü bir arada yaşıyorsunuz. Kimi vatan için kolunu kimi bacağını kimi gözünü kaybetmiş. Tekerlekli sandalyenin üzerinde bir gazi çekti dikkatimi. Yanına yaklaştım. ‘Geçmiş olsun’ diye başladım söze daha ben sormadan anlatmaya başladı. Belli ki benim gibi niceleri ile aynı konu üzerinde sohbeti olmuş. Adı Bahadır, rütbesi Binbaşı. Özel haraketta görevliymiş. Hakkari Çukurca’da omuriliğine saplanan bir mermi mahkum etmiş tekerlekli sandalyeye. Koridordaki kısa muhabbetin ardından bizi odasına davet etti: ‘Bir çayımı içmek istemez misiniz?’ diye sordu. Hemen kabul ettim. Odasına çıktık. Kuru pasta ile çay ikram etti bize. Daha sonra devam ettik sohbete: “Yaralandığımda, 'tekerli sandalye ile tekrar göreve dönebilir miyim' diye çok uğraşmıştım. O zamanki mevzuat, benim sandalye ile üniforma giymeme izin vermiyordu. Bir kere daha aynı şeyleri yaşasam, bir hayat daha yaşama şansım olsa, bundan farklı bir şey yapmazdım. Tekrar o bölgeye giderdim. Neyi özledin diye sorarsanız…Bir halı sahada maç yapmayı, çok özlüyorum. Ellerimi cebime sokup yürümeyi çok özledim. Sandalye çok kısıtlıyor insanı…”
 
Bahadır Binbaşı’nın yanından ayrıldıktan sonra Yiğit uzmanın yanına doğru yol aldık. Tesadüf koridorda rastladık kendisine. Röportajı dışarıda yapmak istedim. Halı sahanın yanında bir yürüyüş yolu vardı. İki sandalye getirdiler. Oturduk karşılıklı. Hafif rüzgar vardı. Yiğit uzmanla söyleşiye başlamadan önce kendisi sessizce dalıp gitti bir an uzaklara. Ben de onun protez kolunu ve ayaklarına baka kaldım. Anladı üzüldüğümü. Benim yapmam gerekeni o bana yaptı ve moral verdi. Hatta bir espri yaparak, ‘Çok alıştım bu protezlere maç bile yapıyorum’ dedi. Hafif tebessümlerin arasında anlatmaya başladı: “Mayına basma sonucu iki kolumu, bir bacağımı ve bir gözümü kaybettim. Osmaniyeli bir devrem vardı. O mayına bastı, onun iki bacağı olay yerinde koptu. Onu öyle görünce, içime bir ürperti girdi. Evli ve çocuğu vardı. Ben o zaman bekardım. Dedim; 'Allah'ım ona olacağına bana olsaydı, onun çocuğu var, benim ağlayanım az olur' diye düşünmüştüm. Onu helikoptere verdik, gönderdik. Biz üs bölgesini aldık, teması bekliyorduk. Tam öncülerden biri üs bölgesinde terörist gruptan bir tanesini gördüğünü söyledi. Teröristler mayına bastı, bizim bulunduğumuz bölge patladı. Mayın patladığında, 21 kişi yaralıydık. Sanki vücuduma elektrik verilmiş gibi hissettim. Sonra sol koluma baktım sol kolum yoktu. Sağ koluma baktım. Sağ kolum, duruyordu ama plastik gibi damlıyordu yere. Bacağıma sanki, kaynar su dökülmüştü. Baktım bacağım yok. Arkamda bir çukur vardı, baktım içinde bacağımın kolumun kemikleri duruyordu. Bunları anlatırken çatışma devam ediyordu. Ben Kelime-i Şehadet getirdim. Beni bırakın diyordum. Üç atar damar kopmuş, muhtemelen ben şehit olacağım. En azından, size bir şey olmasın, dedim. Tüfeğimi istedim. Tüfeğim yok.”
Başından geçen olayı anlattıktan sonra beni de hüzünlendiren şu cümleleri kullandı: “Bakıma muhtaç duruma düşüyorsunuz. Çocuklarınızı, sevemiyorsunuz. Kollarınız, bacaklarınız protez. Çocuğum doğduğu an, kucağıma alamadım. Protezle tutamadım, sevemedim. Çocuğunuzla oynayamıyorsunuz.” 
Bu hüzünlü buluşmanın ardından dilerseniz biraz da merkezin faaliyetleri hakkında bilgi verelim. 1995 yılının Mart ayında Ankara Gazeteciler Cemiyeti ve TRT'nin işbirliğiyle 'Haydi Türkiye Metmetçikle El Ele' kampanyası başlatıldı. Türk Silahlı Kuvvetleri El Ele Vakfı kuruldu. Toplanan bağışlarla 105 milyon dolara mal olan Türk Silahlı Kuvvetleri Rehabilitasyon ve Bakım Merkezi hizmete girdi. 21 Nisan 2000 tarihinde olağanüstü hal gazilerine, silahlı kuvvetler mensupları ve ailelerine ve halka hizmet veren merkezde, omurilik ve beyin felçleri, kas ve iskelet sistemi hastalıklarına bağlı özürlü ve engelli durumuna düşen hastaların tedavi ve rehabilitasyonları yapılıyor. 320 bin metrekarelik alana kurulan merkez pek çok ileri teknoloji ürünü cihaza sahip. Merkezde, 200 yataklı nörolojik ve ortopedik rehabilitasyon hastanesi, 50 yataklı bakım evi, 50 yataklı hasta misafirhanesi, tanı ve tedavi bölümleri, açık ve kapalı spor alanları, tedavi havuzları, meşguliyet ve mesleki rehabilitasyon bölümleri bulunuyor. Rehabilitasyon bölüm şefliğinde, poliklinik muayeneleri randevulu olarak yapılıyor. Spor alanları ve rekreasyon bölümü 2 adet kapalı spor salonuyla açık spor alanlarından oluşuyor. Basketbol, futbol, voleybol, masa tenisi, bilardo, dart, fitness çalışmaları tedavi planının bileşenleri olarak gerçekleştiriliyor.

16 Şubat 2014 Pazar

Meclis’te 'KAN'lı gece!


14 Şubat Sevgililer Günü’ydü. Meclis’te CHP’li kadın vekilin dağıttığı kırmızı karanfiller günün iyi geçmesini temenni eder gibiydi. Dışarda hava soğuktu. Parlamentonun koridorlarında olağanüstü bir haraketlilik vardı. Dosyaların biri gidiyor; diğeri geliyordu. Kulislerde farklı bir telaş vardı. İktidar kulislerinde de muhalefet kulislerinde de 17 Aralık’tan sonra muhabbetin konusu aynıydı. Meclis 4 artı 4 artı 4 yasasından sonra en büyük düelloya sahne olacaktı. İktidar kararlıydı.  Bütün yargı camiasını yakından ilgilendiren HSYK yasası bu gece parlamentodan geçecekti. Anayasa değişikliği konusunda muhalefetten olumlu sinyaller alınamamıştı.  Komisyonda uçan tekmeler kavga gürültü geçen HSYK yasası Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmüştü ancak ikinci bölüm rafa kaldırılmıştı. Hatırlarsanız Bülent Tezcan bir önceki görüşmelerde AK Partili Oktay Saral’dan bir yumruk yemişti. İkinci bölümün görüşüleceği Genel Kurul’da yine bir kavga bekleniyordu. Neyse saatler ilerliyordu. Akşam 18.00 civarıydı. TBMM Başkanvekili Sadık Yakut, HSYK kanunun gündeme alındığını duyurdu. Meclis bir anda gerildi. CHP’li Hamzaçebi ‘bu teklif görüşülemez’ dedikten sonra birleşime 15 dakika ara verildi. Başkanlık divanı arkasında Bekir Bozdağ vardı. Muhalefete yasayı anlattı. Birleşim tekrar açıldı. İktidarın ölümüne bu yasayı geçireceği belliydi. Tavırları bunu anlatıyordu. Bu gece en ateşli muhalefeti CHP’nin yapması bekleniyordu; nitekim öyle oldu. MHP ise sadece konuştu. BDP ise ortalıkta bile yoktu. Zira AK Parti’ye verdikleri destek apaçık ortadaydı. 22. Maddeden görüşmeler başladı.


Saatler gece yarısına doğru ilerliyordu. Sinirler iyice gerilmişti. CHP her fırsatta yolsuzluk ve rüşvete atıfta buluyor, HIRSIZ kelimesini iktidar masalarına doğru savuruyordu. Öyle bir savurma ki kelime her söylendiğinde namludan çıkmış bir kurşun gibi AK Parti milletvekillerine saplanıyordu. Engin Altay çıktı kürsüye, bağırdı bağırdı cümlesinin sonunda ‘Burayı işgal ediyorum gelin indirin bakalım’ diye meydan okudu. Ö fkesi o kadar kabarmıştı ki Altay’ın olan su bardağına oldu. Masaya vurunca yumruğu Altay su bardağı yere düştü ve kırıldı. Sadık Yakut birleşime ara verdi. Birleşim açıldıktan sonra sahneye Kamer Genç çıktı. Kamer Genç de kürsü işgalinde bulundu; o da meydan okudu. Neyse ki Genç’in bu davranışlarına Genel Kurul çok alışıktı. Sadık Yakut kavga çıkmaması için sık sık ara veriyordu oturuma. Fırtına geliyordu belliydi; günlerdir yorgunluk stres öfke bütün vekilleri barut fıçısı gibi yapmıştı. Bülent Tezcan çıktı sahneye. Kürsüde konuşurken belliydi kavga çıkacağı. Çünkü konuşmasında Başbakana diktatör diyordu. AK Partililer Başbakan söz konusu olunca ayaklandı. Konuşma bitti, kavgayı önlemek için Sadık Yakut birleşime tekrar ara verdi.

KANLI KAVGA BAŞLADI

 
İşte ne olduysa bu saatten sonra oldu. Gece yarısını gösteriyordu saatler. Tezcan’ın etrafını AK Partililer sarmıştı. İdare amirleri kürsünün yanındaydı. Biz de basın locasından olup bitenleri izliyorduk. Çok kalabalıktı divanın önü. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay kabine sıralarındaydı. Diğer tarafta Bekir Bozdağ ve komisyon üyeleri vardı. İlk kıvılcım Bülent Tezcan’ın arkadan çekilmesiyle kendini gösterdi. Ondan sonra biranda karıştı başkanlık divanı önü. Allah ne verdiyse artık! AK Partililer CHP’liler birbirine girdi.  CHP’li Köktürk’ün burnu kırıldı, AK Partili Özçelik’in parmağı kırıldı. Yerde sürünenleri söylemeye gerek var mı bilmiyorum. Tutanakları tutan stenograf kızlar kaçmak zorunda kaldı. Onların masası da işgal altındaydı. Küfürler havada uçuşuyordu. Genel Kurul’da onlarca vekil birbiriyle kavga ederken polisler hareketlendi ancak yasak olduğu için Genel Kurul’a giremiyorlardı. Sağ duyulu vekiller araya girmeye çalışıyor ancak nafile kavga iki saniye durup tekrar başlıyordu. Neyse ki kan görenler geri çekildi. CHP’li vekilin yüzü gözü kan içinde kalmıştı. Biraz olsun ortam sakinleşti ancak sert tartışmalar devam ediyordu. Yaralı 4 vekil hastaneye sevk edildi. Birleşim uzun süre açılamadı. 

KANLI KAVGA HSYK YASASINI DURDURAMADI



Meclis’teki kanlı kavga sonrası Genel Kurul’da çalışmalara devam edildi. Normalde bu tür kavgalardan sonra Meclis kapanır, atmosferin dağılması sağlanırdı ancak bu yasa iktidar için ölüm kalım meselesiydi. Mutlaka geçmeliydi. Öyle ki AK Partili Mustafa Elitaş, “Yasayı geri çekmemiz söz konusu değil” diyerek tutumlarını açıkça belli etmişti. Muhalefet kızgındı. Muhalefet grup başkanvekilleri en sert şekilde kürsüde yasayı eleştirdi. Özellikle anayasaya aykırı olduğu yönünde ısrarlıydılar. CHP sık sık yoklama isteyerek görüşmeleri zora sokmak istiyordu. Bu arada 35. Maddeye kadar gelindi. Sürpriz bir şekilde CHP önerge vererek müzakerelerin kapalı yapılmasını istedi. İstedikleri gibi oldu. Kapalı oturuma geçildi. Bizi dışarı çıkardılar. Saatler sabahın 06.00’ını gösteriyordu. Herkes çok yorulmuştu. Milletvekilleri masalarda uyuya kalmıştı. Artık sona yaklaşılmıştı. Muhalefetin aktif ya da pasif direnişi işe yaramadı. Yasanın oylanmasına geçildiğinde tarih 15 Şubat 2014’ü; saat ise 10.00 gösteriyordu. 210 kabul, 28 ret oyu ile HSYK yasası Meclis’ten geçti. Beşir Atalay teşekkür konuşması yaptı. Genel Kurul 20 saatlik randevunun ardından kapandı. Yüzde 58 evet oyu ile milletin değiştirdiği HSYK, 210 oy ile yeni yapısına kavuşturuldu. Top Cumhurbaşkanı'nda; internet yasası önünde duruyor, tavrı ne olur bilinmez ama ertesi gün atılan gazete başlıklarda şu yazıyordu: “TEKME TOKAT YARGI HÜKÜMETE BAĞLANDI” artık yorum sizin...

HÜSEYİN AYDIN