Kalemlere kelepçe taktılar, düşünceleri sürgüne yolladılar! Olsun; yine de küsemiyorum yine de kızamıyorum; biliyorum kış ne kadar çetin geçse de mutlaka bahar gelecek inanıyorum...
2 Temmuz 2013 Salı
MUHABİRİN GÖZÜNDEN GEZİ!
Gezi Parkı eylemlerinin fitili 1 Mayıs'ta ateşlenmişti. 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü için sendikalar ile valilik arasında meydan krizi çıkmış, her iki taraf da geri adım atmıyordu. Aslında son birkaç yıldır İstanbul'da toplumsal olaylar durulmuş hatta bitme noktasına gelmişti.İşte ne olduysa bu 1 Mayıs gerilimi ile başladı her şey. Vali Mutlu meydanın çalışmalar sebebiyle açılmayacağını söyledi. Sendikalar ise geri adım atmamakta ısrarlıydı. Olan oldu, valilik dediğini yaptı, meydana yürüyen bütün gruplara müdahale edildi. Başbakan'dan gelen mesajlar ise artık Taksim'in miting ve toplantılara kapatılacağı yönündeydi. Öyle de oldu. 1 Mayıs tam bitti derken, sonrasında her toplanan gruba art arda müdahale ediliyordu. Gaz üstüne gaz sıkılıyordu. Kanunlar belki polise bu gaz sıkma yetkisini vermiştir orasını bilemem; ancak toplumsal bir gerilimin olduğu muhakkaktı. İşte tam bunlar olurken mayısın sonuna doğru yeni bir gerilimin fitili ateşlenmişti. Gezi Parkı'na Topçu Kışlası'nın yapılacağı iki yıl öncesinden açıklanmasına rağmen, bir yayalaştırma projesi için yerinden sökülen iki ağaç için fırtınalar koparmaya başlanmıştı.Aslında polis de 1 Mayıs'ta olduğu gibi birkaç gaz bombası ve tazyikli su ile grubun dağılacağını düşünmüştü belki kim bilir. Tekel işçilerinin Ankara'da günlerce çadırlarda kalarak yaptığı direniş akıllara geldi ve parkın eylemcilerden arındırılarak halka açılması istendi. Ya isteyerek ya da istemeyerek sosyal psikoloji doğru okunamadı. Sosyal medya körüklendi ve devlet bunun önüne geçemedi. Yalanlar provakasyonlar uyuşmuş bir marjinalizmin uyanmasına yol açtı. Her eylemde gördüğümüz o marjinal gruptan farklı bir grup vardı artık polisin karşısında. PR sistemini iyi bilen, sosyal kitleyi yönlendirebilen genç bir grup. Y kuşağı falan dediler; ama bütün gençleri kapsamıyor bu kitle. Sonuçta Gezi Parkı'nda yaşadıkları gün içinde ne kadar çevreci olduklarını da göstermiş oldular. Polisin yaptığı en büyük hata bu kadar müdahaleyi yaptıktan sonra meydandan çekilmek oldu. Dünya medyasına rezil bir görüntü verdik. Saatlerce meydandan yapancı basın kuruluşları yayın yaptı. Üstelik Türk basınına tanınmayan ayrıcalıkları valilik yabancı basına tanıdı. Meydanın orta yerinde yabancı canlı yayın aracları vardı. Hiç kimse müdahale etmedi. Olan yerli gazetecilere oldu. Eylemciler araçlarını yaktı yıktı devirdi, gazeteciler yaralandı. Kendisinden olmayana tahammül edemeyen bir kitle vardı karşımızda. Meydandan polisin çekilmesiyle 'Siz kime çalışıyorsunuz, kimliğinizi gösterin' eşkiyalığa soyunan bir kitle. Bunları bizzat yaşadık. Hani siz bütün renkleri bir arada barındırabiliyordunuz. Renk menk yoktu Gezi'de tek bir renk vardı, o da darbe isteyen ruh. Antidemokratik uygulamayı savunan bir kitle. Aralarına girdiğinizde onların ne kadar faşist bir geleneğe sahip olduğunu görürsünüz. Tahammülsüz olduğunu görürsünüz. Asayişsizlik böyle bir şey. Zaten bu kitle de derdi ak parti hükümet falan değil. O insanlar kanun kural tanımak istemiyor, olayın özeti bu. İstedikleri yerde bağırıp. istedikleri yerde çağırıp istedikleri yerde tuvaletini yapıp istedikleri yerde istediği naneyi yemek için her türlü kanun kural otoriteye karşıydılar. Birileri de bunu kullandı. Kullanıldılar ve belki kullanılmaya devam edecekler...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder