24 Ocak 2013 Perşembe

BİRAND'IN ARDINDAN



Yanaklarımı minik ellerimin arasına alıp, gökyüzünden geçen uçakları izlerdim. Maviliğin arasında narince süzülüp giden beyaz melekler...Akşam olup hava karardığında kayan yıldızları andırıyorlardı. Okumayı henüz sökmeye başladığım yıllarda bir pilotun hikayesi cuk diye oturdu beynime. Hep pilot olmayı istedim. Ta ki, F-16’lar köyün semalarında akrobasi hareketleri yapıncaya kadar. Korktum…Kış gününün soğukluğunu hissederken ellerimiz, kulaklarımız savaş uçaklarının sesleri ile çınlıyordu. Vazgeçtim pilot olmaktan. Sonra polis olmaya karar verdim. Çünkü silahları vardı onların. Benim silahla ne ilgim olabilirdi ki o yaşta? Çocukluk işte! Bir gün karşı evden feryatlar yükselmeye başladı. 14 yaşında polis çocuğu, babasının silahı ile oynarken vurulmuş ve ölmüştü. Vazgeçtim polis olmaktan. Sonra doktor, sonra öğretmen derken gazeteci olduk…

Duayen gazeteci Mehmet Ali Birand’ın cenazesini takip ederken, onun hayatı ile ilgili daha derin bilgilere sahip olma fırsatımız oldu. Birand gazeteciyse biz hiçbir şeyiz dedim kendi kendime. Onca röportaj, onca kitap, onca bülten v.s. Bir insanın hayatındaki yelpaze bu kadar geniş olur ancak. Ülkenin sinir uçları ile oynayıp, üzerine kara bulutların çöktüğü bir memlekette ayakta kalabilmek; sanırım denizin ortasında şiddetli fırtınadan kurtulabilmekle eş anlamlıydı. Her muhabirin belki de gönlünün bir kıyısında bu usta gazeteci ile çalışmak vardı.Her şeyden önemlisi o gemide ben de olsaydım, o heyecana ortak olsaydım diyesi geliyor insanın. Birand bu memlekete koltuğuna yapışıp kalan, makam hırsı ile kendini yiyip bitirenlerin gazeteci olamayacağını öğretti. O bu ülkede ya yazarım ya da bu kalemi kırarım diyen ender gazetecilerdendi. 28 Şubat’ın soğukluğunun iliklerimize kadar işlediği o karanlık dönemlerde demokrat tavrından ödün vermedi.Eksiklikleri yok muydu? Tabi ki vardı. Birand aslında popülist haberciliğin de lideri konumundaydı. Onun sunduğu ya da yönettiği bültenlerin içeriğine baktığınızda sanki bu ülkede her an savaş çıkacak zannederdiniz. Aslında rekabet, reyting kaygısı falan bütün bültenlerde topluma korku pompalanmasının önünü açıyor. Diyarbakır’ın bir mahallesinde polise atılan bir taş bir anda bütün Doğu’nun isyanı gibi yansıtılıyor ya da İstanbul’da Okmeydanı’nda bir araca atılan molotof sanki bütün kenti alıp götüren bir çatışma ortamı gibi yansıtılabiliyor. Bütün bu olumsuzluklar bir yana haberciliğin hız ve heyecanı için Birand örnek olabilir, idol kabul edilebilir. Birand’ın mesleğe farklı bir bakış açısı getirdiği doğru; onun açtığı pencere kapanır mı yoksa aynı pencereden bakmaya devam mı ederiz onu gelecek gösterecek……..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder